Sayfalar

26 Temmuz 2011 Salı

ÇINGIRAKLI YILAN


    Deneyim, yaşamak denen eylemin belki de en önemli sonucudur. Çok erken yaşlarda başladığım çalışma hayatımda ise her gün yeni bir şey öğreniyorum, o da hala bir şey öğrenmediğim...


    İşim icabı bir çok kişiyle ailemden daha çok zaman geçirdim her zaman. Yine işim icabı çok da mücadele ettim. Çalıştığımız sektör sürekli bir yarış biçiminde tüketir zamanımızı. Sürekli bir kendini yenileyiş, sürekli zinde olmak, işini tüm hayatından önde tutmak , sıradan meslek sahipleri gibi sadece bildiğin işi yapmak değil, her şeyden bir parça anlamak... Bu, bu işi yapan tüm meslektaşlarımın, kalıcı olmak için yapması gereken fedakarlıkların sadece bir kısmıdır. Bu sektör, insanın sürekli uyanık ve işlevsel olmasını gerektiren bir mücadeleyi ihtiva eder. Büyük çoğunluk bu stresli yarışa katlanırken, bazıları ise başka bir yolla hayatta kalırlar. Onlar bu yöntemi uygularken aslında diğerlerinden daha büyük bir fedakarlık içine girerler. Hayatta kalmak için insanlıklarından olurlar. Onlar artık birer çıngıraklı yılandırlar.


    Bu işi nerde nasıl öğrenirler bilmem, belki de DNA 'larında kodludur, emin değilim ama bu kabileyetteki arkadaşlar azımsanmayacak kadar fazladırlar. Birden bire aranıza giriverirler, şirin, güleryüzlü, biraz cıvık ama ilk başta hoş bile bulduğunuz tiplerdir. O kadar sevimli görülmelerinin sebebi ise herkese duymak istediklerini söyleyen tipler olmalarıdır. Sizi överler, size bir şeyler ısmarlarlar, gönlü de vicdanı da bol insan imajını çok iyi oynarlar. Bu onların kuluçka dönemidir. Çıngıraklarıyla önce sizin duyularınızı yok ederler ardından da sizi zehirlemeye başlarlar. İçinize akıttıkları zehir bir sarhoşluk hali oluşturur ve haliyle ötmeye başlarsınız. Tüm avlarını aynı yöntemle tanırlar. Çok nadirdir bu oyunlara uyananlar, onlarda ilk yok edilecekler defterine kaydedilir. Kuluçka dönemi toplanan donelerle biter. Bu arada asıl hedef çok sıkıştırılmadan okşanır, sevilir, yalakalığı itinayla yapılır. Peki kimdir bu hedef tabi ki grubun en güçlüsü. Bunun için özel bir yetiye ihtiyaç duymaz, DNA kodları yeterlidir. Hemen deri değiştirip esas avı neden hoşlanıyorsa ondan hoşlanır, neden nefret ederse de ondan. İnsanın en zayıf duygularını yine onu sersemletmek için kullanır. Çıngırağı artık avı neyi duymak isterse onu söylemeye başlamıştır. Bir yandan da topladığı bilgileri, yavaş yavaş zehirine bulayıp, servis etmeye başlar. Bu uzun bir zaman alır ama soğukkanlıdır çıngıraklı yılanlar. Yavaş yavaş övgüye alıştırırlar avının bünyesini ta ki bağımlılık haline gelinceye kadar. Bu arada listelerinde bulunan avlarını da bir bir yok etmeye başlarlar. Önce topladıkları doneleri, allar pullar  ve servis ederler ,yeni avlarına. Bu yoğun ilginin hemen ardından  gelen istihbaratlar insanın çok hoşuna gider. Ama bir süre sonra verilen zehrin dozajı artacaktır. Çünkü avına tutkuyla bağlanır çıngıraklı yılanlar. Artık iki taraflı bir bağımlılık haline gelmiştir bu... Bu arada bir çok insan telef olur... kimisi imha edilir kimisi de duramaz olur ve gider.


    Bir süre sonra bakarsınız ki ortamda sadece tıslayanlar kalmış. Bir de bu düzenin devam etmesi için gerekli tipler. Ama çoğu av bir gün uyanır, uyanır ama çok geç olmuştur, girdiği günahlardan dönmek. Çıngıraklı yılan ise böyle bir uyanışa dayanamaz, bir anda gerçek yüzü ortaya çııkar, hırçınlaşır, çıngırağını acı acı sallar artık. Eğer ortamdan uzaklaştırılmaz ise gerçekten dert olur insanın başına. Ya boyun eğersiniz, sizi tekrar sevmesine izin verirsiniz ya da gürültülü biçimde ayrılırsınız.


    Peki ayrılınca ne yapar çıngıraklı yılan?... Dedik ya DNA' sında kodludur diye, ele geçirilecek yeni bir yuva bulmak için koklamaya başlar havayı.


    Peki hiç cezalarını bulmaz mı bu yılanlar?.... Tabi ki bulurlar hatta doğuştan cezalıdırlar. Tüm ömrü boyunca omurgasız yaşayıp, başını yerden kaldıramamak kadar büyük bir lanete sahip olmaktan daha büyük bir ceza olabilir mi sizce?...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder